Merak Ettikleriniz Hakkında Bilgi Alabileceginiz Bir Blog Ve Artık Çok Daha Fazlası..


15 Eylül 2015 Salı

Öğrenmeyi Öğrenme - Motivasyon ve Öğrenme Stratejileri



Bu makale beyinokulum.com dan alıntıdır. Daha fazlasına erişmek için www.beyinokulum.com-Tıklayınız.


Öğrenmeyi Öğrenme - Motivasyon ve Öğrenme Stratejileri


Öğrenme kavramı temelde fizyolojik bir kavramdır. Beyindeki kimyasal ve elektriksel değişimler sonucu bilgileri öğreniriz. Ancak kişide var olan bilgi tek başına bir anlam ifade etmez. Bilginin nasıl alınıp işlendiği çok önemlidir. Bu nedenle kişinin ‘öğrenme’ kavramından çok ‘öğrenmeyi öğrenme’ kavramını anlaması gerekir.

Öğrenme adım adım gerçekleşen önemli bir yolculuktur. Öğrenme için önce ihtiyaç tanımlanmalıdır. Daha sonra o ihtiyaca yönelik motivasyonun sağlanması ve çaba yönetiminin devreye girmesi gereklidir. Böylece öğrenme süreci ile ilgili farkındalığın olması, öğrenmenin hızına, kalıcılığına ve işlevselliğine etki eder. İçselleştirme yani otomatikleştirme, öğrenmenin kişide oturmasını, her ihtiyaç duyulduğunda çok kısa sürede öğrenilmiş bilgiye ulaşılmasını sağlar.

Öğrenmeyi öğrenmek için gerekli olan beceriler ve stratejiler genel olarak şunlardır;

Hedef Belirleme:
 Hedef belirleme öğrencinin odaklanmasını sağlayan, harekete geçiren, motive eden, kararlılığını yükselten bir araç ve öğrenmenin ilk aşamasıdır. Hedef; belirli, ölçülebilir, eylem odaklı, zaman olarak uygun ve gerçekçi olmalıdır.

Motivasyon:
 İnsan davranışlarının temelinde ihtiyaçlar yer almaktadır. Bu ihtiyaçlar insanı harekete geçiren itici gücü oluşturur.İşte bu itici güce “motivasyon” adı verilir.Motivasyonu sağlayabilmek için öncelikle motivasyonun önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Bu engeller;çalışmaya     başlayamamak, çalışmayı  sevmemek, başka şeyler yapmayı istemek olarak ortaya çıkmaktadır. Bu engellerin ortadan kaldırılması için öğrenciyi motive eden ve demotive eden durumların belirlenmesi etkilidir.

Zaman Yönetimi: 
Çalışmak için gerekli olan zamanı ne kadar iyi yönetildiğini ifade etmek için kullanılır. Zaman yönetimi; hedef belirleme, hedefleri önceliklendirme, belirlenen hedefleri haftalık ve günlük olarak planlama, takip etme, gözden geçirme ve yerine getirme gibi aşamalar içermektedir.

Organize Olma: 
Çalışma ve öğrenme ortamlarını düzenlenmeyi, ders notlarına ve ders materyallerine ilişkin çizelgeler, taslaklar hazırlamayı, ders kitaplarından ve ders notlarından en önemli noktaları seçmeyi içerir.

Dikkat ve Hafıza: 
Dikkat, etrafta dikkat dağıtacak unsurlar olduğu halde, hedeflenen görev ile ilgilenmeyi sürdürme yeteneğidir.Hafıza ise bilginin depolandığı ve gerek duyulduğunda bilginin çağrıldığı yerdir. Dikkat ve hafıza öğrenme süreçlerini etkileyen en önemli bilişsel becerilerdir.

Biliş ve Üstbiliş:
 Biliş, 
dünyayı tanımayı, öğrenmeyi, bilgiyi almayı ve işlemeyi içeren tüm zihinsel süreçleri kapsar. Üstbiliş ise kişinin bilişi ile ilgili farkındalığı ve onun üzerindeki kontrolüdür. Biliş ve üstbiliş; düzenleme, ayrıntılandırma, tekrarlama gibi öğrenme stratejileri kullanılarak geliştirilir.Bilgi, kavram ve zihin haritası gibi yöntemlerden yararlanılması da öğrenmeyi destekleyen yöntemlerdendir.

Not Tutma: 
Materyali depolamanıza ya da kodlamanıza yardımcı olur. Not tutma daha sonra başvurmak üzere ihtiyacınız olana kadar bilgiyi yazılı şekilde saklamanın bir yoludur. Dikkatini verme, düzgünce yazma, gereksiz ve uzun cümlelerden kaçınma ve kendi cümleleriyle not tutma gibi stratejiler içermektedir.

Okuma ve Yazma:
 Okuma, sadece önemli bilginin altını çizme, okurken düşünme, özetler veya görsel gösterimler yapmak, benzer zihinsel resimler kullanma, okurken kendine soru sorma gibi stratejiler içermektedir. Yazma, ise yazmadan önce bildiklerini ve kimin okuyacağını düşünme, buna göre taslak hazırlama ve kaynak gösterme (Web’i kaynak olarak gösterme vb.) gibi stratejileri içermektedir.

Sınav: 
Yorumlama yeteneği gerektiren yazılı sınavlar ve çoktan seçmeli sınavlar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Çoktan seçmeli sınavlarda, sorunun tamamını okuma, bütün cevap şıklarını inceleme, alternatif yorumlamalar, mantıklı olmayan şıkları eleme, soruyu son bir kez gözden geçirme gibi stratejileri içermektedir. Yazılı sınavlar ise eleştirel düşünme, analiz etme, ezberleme gibi stratejileri içermektedir.

Eleştirel Düşünme: 
Düşünme esnek ve anlamlı yollarla kazanılan bilgiyi kullanabilme yeteneği olarak ifade edilmektedir. Eleştirel düşünme ise mevcut olan problemi anlamak, içeriğine dair değerlendirmede bulunmak, farklı bakış açılarını değerlendirmeye katmak ve diğer insanların onayına ihtiyaç duymadan değerlendirmelerinin sonucuna uygun hareket edebilme yeteneğidir. Eleştirel düşünme becerilerini bilme ve kullanma, eleştirel düşünceyi engelleyen şeyleri tanıma ve bunlardan kaçınma, eleştirel bir düşünür olma tutumunu benimseme gibi stratejileri içermektedir.

Problem Çözme: 
Problem çözme süreci; problemin belirlenmesi, tanımlanması,  anlaşılması, hipotezler geliştirilmesi, problemin türüne göre uygun yöntem ve stratejilerin belirlenmesi, bilgi toplanması vb.  gibi aşamaları içermektedir.

Yaratıcılık: 
Olmayan bir şeyi hayal edebilme, bir şeyi herkesten farklı yollarla yapabilme ve yeni fikirler geliştirebilme yeteneği olarak ifade edilmektedir. Öğrenme süreçlerinde yaratıcılık gerektiren alanların desteklenmesi önemlidir.

Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) (Disleksi, Disgrafi, Diskalkuli)




Bu makale beyinokulum.com dan alıntıdır. Daha fazlasına erişmek için www.beyinokulum.com-Tıklayınız.

Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) 
(Disleksi, Disgrafi, Diskalkuli)


BrainRx; Bilişsel Becerileri Geliştirme Programı ÖÖG’de sıklıkla sorun yaşanan görsel,işitsel ve işlem hızını güçlendirmeyi hedefleyen egzersizler de sunmakta ve bu sayede öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğun okul başarısını arttırmayı amaçlamaktadır.
  • Görsel Beceriler: ÖÖG’ li çocuklar görsel algı, kısa süreli ve uzun süreli görsel hafızada sorunlar yaşayabilirler. Örneğin, bu çocuklar okudukları metinleri, kısa bir sonra tamamen hatırlayamayabilirler.
  • Sözel Beceriler: ÖÖG’li çocuklar özellikle işitsel algılama, kısa ve uzun süreli işitsel hafızada problemler yaşayabilirler. Örneğin, benzer sesli harfleri (b-m, v-f gibi) ayırt etmekte zorlanabilirler.
  • İşlem Hızı: ÖÖG’ li çocukların işlem hızları oldukça yavaştır. Edinilmiş bilgiyi, hızlıca depodan çıkartamayabilirler. Örneğin, yavaş okuyabilirler veya konuşurken gerekli kelimeyi bulmakta zorlanabilirler.
forbrain, ÖÖG’li çocukların geliştirmesi gereken bilişsel becerilerini tespit eder, çocuğun ihtiyacına yönelik bütünsel bir program izler.
Kimler ÖÖG’li Çocuk Olabilir?
‘Z.Ö., 3. Sınıfa giden 8 yaşında bir çocuk. Bütün problemler, okula başladığında patlak verdi. Okulun ilk zamanları her şey gayet iyiyken, ilerleyen haftalarda mutsuz, okula gitmek istemeyen bir çocuk olmaya başladı. Okulda yalnız dolaşan, arkadaşlarıyla oynamayan, ders yapmaktan, ödev yapmaktan nefret eden bir çocuk… Okumayı da bir türlü ilerletemiyordu. Heceleyerek okuyor ve bazı harfleri karıştırıyordu. Ona göre ‘ Harfler dans ediyor, yerinde durmuyordu’. Zekası ile ilgili her hangi bir problem olmamasına rağmen, giderek sınıf arkadaşlarından geride kalmaya başladı. İçine kapanmaya ve bizle de iletişimi kötü olmaya başladı. Çok iyi resim yapmasına rağmen, artık resim yapmak da istemiyordu. Neler oluyordu? ‘
Burada anlatılan hikaye, ÖÖG’nin etkilerini okul hayatıyla birlikte olumsuz olarak yaşamaya başlayan bir çocuğun yaşadığı hikayedir. Bu tarz bir hikayeyle karşılaşma oranı her geçen gün artıyor. Farkındalığın artması, tanılama kriterlerindeki ayırt edici özelliklerin belirginleşmeye başlaması, genetik faktörlerin etkisi, beslenme gibi birçok nedenle ÖÖG tanısı alanların sayısı giderek artıyor. Buradan hareketle ÖÖG’yi bilmenin ve farkında olmanın önemi tartışılmaz hal alıyor.
Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) Nedir?
En genel ifadeyle Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG); ‘Bilişsel süreçlerden birinde ya da bir kaçında yetersizlik olması nedeniyle dinleme, düşünme, konuşma, okuma, yazma, matematik problemleri çözme, anlama, yazılı ve sözlü dili kullanmada güçlük’ olarak tanımlanabilir.
Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) Mitleri Nelerdir?
ÖÖG, bir hastalıktır. ÖÖG kesinlikle bir hastalık değildir. Bu yüzden, bir ilacı da yoktur. Çocuk, ÖÖG’nin neden olduğu problemler ile baş etme stratejileri geliştirir.

ÖÖG, zihinsel bir problemdir. ÖÖG, zihinsel bir problem değildir. Aksine, zeka puanları ortalama veya ortalama üstüdür.


ÖÖG zamanla geçer. ÖÖG, zamanla geçmez. Gelişimsel bir problemdir ve ömür boyu sürer. Önemli olan ÖÖG ile yaşamayı öğrenmektir.


ÖÖG, tembelliktir, şımarıklıktır. ÖÖG, tembellik veya şımarıklık değildir. İstediği zaman yapıyor, istemediği zaman yapmıyor gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Beyinlerinde gerçekleşen bazı hatalı işlemlerden kaynaklı olarak farklı algılarlar. Ama şu doğrudur ki, her zaman aynı performansı gösteremezler. Bir gün çok iyiyken, diğer gün çok kötü bir performans sergileyebilirler.


ÖÖG, dahi hastalığıdır. Her ÖÖG’li çocuk dahi değildir. Çok özel yetenekler sergilemelerini beklemek, çoğu zaman hem aileyi hem çocuğu yorabilmekte ve üzebilmektedir. Fakat, farklı düşünebilme yetenekleri olabileceği için dahi potansiyeli olan ÖÖG’liler olabilir.
Dört farklı ÖÖG çeşidi vardır;
  • Disleksi (Okuma Güçlüğü)
  • Disgrafi  (Yazma Güçlüğü)
  • Diskalkuli (Matematik Güçlüğü)
  • Dispraksi (Motor Koordinasyon Güçlüğü)
ÖÖG çeşitleri bireyde tek başına görülebileceği gibi birlikte de görülebilmektedir. Yani bir çocukta sadece disleksi varken diğer bir çocukta hem disleksi hem diskalkuli olabilir.
ÖÖG’nin Nedenleri
ÖÖG’ninkesin nedeni bilinmemektedir. Nedenler, kalıtımsal veya çevresel olabilmektedir. Ayrıca biyokimyasal bozukluklar ve merkezi sinir sisteminin hatalı işleyişi başlıca nedenler arasında görülmektedir.
Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG)’nin Genel Belirtileri;
  • Gecikmiş konuşma
  • Telaffuz sorunları
  • Sözel ifadede zorlanma
  • Yönergeleri anlama ve izlemede zorlanma
  • Yönleri bilmeme
  • Sayılar, aylar, günler gibi sıralı bilgileri öğrenmede zorlanma
  • Unutkanlık
  • Dalgınlık
  • Zamanı iyi kullanamama
  • Ezberlemede zorlanma
  • Planlama ve organizasyon becerisinde zayıflık
  • Hafızayla ilgili sorunlar
  • İnce motor becerilerde zorlanma
  • Dikkat süresinde yetersizlik
ÖÖG’nin çeşitlerine göre belirtilerini ayrıntılı sıralayacak olursak;
Disleksi’nin Belirtileri;
  • Yavaş veya heceleyerek okuma
  • Harf karıştırma
  • Harf atlama
  • Hece atlama
  • Satır atlama
  • Harf değiştirme
  • Okuduğunu anlamada zorlanma
Disgrafi’nin Belirtileri;
  • Yazmayı öğrenmede zorlanma ya da yavaş yazma
  • Yazarken harflerin yerini değiştirme
  • Harf atlama
  • Harf karıştırma
  • Düzensiz defter kullanımı
Diskalkuli’nin Belirtileri;
  • Sayı kavramını anlamada zorlanma
  • İşlem sembollerini ( +, -, / gibi)algılamada zorlanma
  • Dört işlem yapmada zorlanma
  • Çok basamaklı sayıları algılama ve okumada zorlanma
  • Problemleri anlamada ve çözüm yollarını bulmada zorlanma
  • Rakam karıştırma (6-9, 4-7 gibi)
  • Kesirli ifadeleri anlamada zorlanma
  • Negatif ve pozitif sayıları kıyaslama ve bunlarla işlem yapmada zorlanma
Dispraksi’ nin Belirtileri;
  • Koordinasyon zayıflığı
  • Ayakkabı bağcıklarını bağlamada zorlanma
  • Tek ayaküstünde zıplamakta zorlanma
  • El-göz koordinasyonunda sorunlar yaşama
  • Denge sorunları yaşama
  • Sık sık düşme ve sakarlık
forbrain, ÖÖG’li veya okuma-yazma ya da matematik öğrenmede sorunları olan çocuklara yönelik olan bilişsel becerileri geliştirme programını bütünsel bir yaklaşımla sunar.

25 Ağustos 2015 Salı

Kendi Kendini Hipnoz (Oto-Hipnoz)

Kaynak 1
Kaynak 2



KENDİ KENDİNİ HİPNOZ (OTO HİPNOZ)
Bir kişinin kendi kendini hipnoz edemiyeceğine dair eski bir inanç vardır ve bu hipnoanaliz için de geçerlidir.
Hipnoanaliz gıdıklama veya gıcıklanmaya benzer. Kişinin kendi kendini hipnoanaliz etmesi oldukça zordur. Yine de rahatlama, anestezi ve sınırlı diğer durumlar için self hipnoz uygulanabilir ve de sürekli durumlar için de self hipnozu tavsiye etmeyi düşünebilirsiniz. En etkili olacak olanı, hasta tamamen kendinde olmaya yakın olmalı ve hasta genel hipnoz hakkında adamakıllı bilgi sahibi olmalı.
Eğer hasta transta iken telkinler verilirse, self hipnozu öğrenme daha kolay olacaktır. Hastanın düzenli seansları esnasında yararlı olana paralel bir metod seçimi yapılacaktır. Sizin tavsiye ettiğiniz önerilerin takviyesi için hasta self hipnozu kullanabilir.
Bir hipnotik transda telkinle hastaya “Sen benim seninle olduğumu ve sana yaptığım gibi sana hipnoz için verdiğim önerileri düşünerek kendi kendini hipnotize edeceksin. Sana vermiş olduğum ve senin kendi kendine verebileceğin aynı uyanma telkinlerini verebileceksin ki self hipnozdan uyanmama korkusuna sahip olmana gerek kalmasın. İlave olarak sizin otomatikman uyanabilmeniz için biri sizin yanınızda olmalı ya da başka bir kişi hipnotik durum esnasında size gereklidir.”
Self hipnozu başarmak için kullanılan daha az yaygın yollar veya metodlar vardır. Bunlar, kasetçalar ile hastayı hipnotize ederek tedavi etmek, tedavi edici öneriler veya telkinler ve kendi yönteminizle uyanmak gibi çeşitli metodları içerisine alır.
Hipnoz sonrasında hasta kaset çalacak ve daha sonraki hayali durumlarda hasta kendi kendine hipnotik duruma girebilecektir. Yazılı telkinlerle ve aynı yolun uygulanmasıyla bu başarılmıştır.
Aşağıdaki örnek Cinsel Problemlerde Hipnoterapi adlı kitabımızdan alınmıştır.
A. TEMEL OTOHİPNOZ

Cinsel Problemlerde Hipnoterapi’de birinci basamak, temel self-hipnozun öğrenilmesidir. Temel self-hipnozu iyice öğrenmenizden sonra, onu kendi spesifik cinsel ihtiyaçlarınıza nasıl adapte edeceğinizi bölüm altı ve yedide göreceksiniz.
Temel otohipnoz beş fazdan oluşur:
1. Doğal ritmik solunum.
2. Bilimsel vücut gevşemesi.
3. Olumlu hayal kurma.
4. Oto-telkin.
5. ‘Reentry’ (Geri Dönüş)
B. DOĞAL RİTMİK SOLUNUM
Doğal ritmik solunum, vücudunuzu kendi solunum ritmini bulmaya bırakmanızı mümkün kılar. Derin derin nefes almak için, kendinizi zorlamanıza gerek yoktur. Sadece, kendinizi uyuyan bir bebeğin rahatlığı ve sükunetiyle nefes almaya bırakın.
Fizyolojik olarak, doğal ritmik solunumun, vücudun gevşemiş bir durumda kalmasına yardım ederek, sempatik sinir sistemi fonksiyonu azaltma eğilimi vardır. Sinir sisteminizin sempatik bölümü, vücudunuzun kendi normal kapasitesinin üstünde zorlanmasından sorumludur.
Stress veya tehlike zamanlarında, tehlikeyi karşılaması gereken bütün organlar aktive edilir.
Sempatik sistem kalp hızını artırır, her vuruşta daha fazla kan pompalanmasına sebep olur.
Göz pupillerinizi genişletir, görme duyarlılığınızı artırır. İlave adrenalin yapılır ve bu da, karaciğerinizi daha fazla glikoz üretmesi için uyarır.
Stresi karşılamak için ihtiyaç duyulmayan organlara (mide gibi) giden kan azaltılır. Buna, tehlikeye cevap olarak, vücudun savaşması veya kaçması denir, çünkü, vücut tehlikeyle yüzyüze gelme veya ondan kaçma yoluyla hayatta kalmanın yolunu arar. Bu savaşma veya kaçma durumunda kalma, vücudun yıpranmasına ve hırpalanmasına yol açar.
Doğal ritmik solunum, vücudunuzu rahatlatmaya yardım etmek ve normal fonksiyonuna geri döndürmek için bir yoldur.
Sürekli ve düzenli solunum yoluyla, sempatik sinir sisteminin rahatlatılması, psikolojik faydalar da sağlar.
Rahatlık hissini artırır, sinirliliği yatıştırır, düşünce mekaniğinde rahatlama yapar ve iyilik hissini uyandırır.
Basitçe doğal ritmik solunum, parasempatik sinir sistemini aktive ederek bütün vücudun stresten uzak fonksiyonunu sağlar.
Bu solunum tipinin faydalarını, modern bilim adamları gibi, eski yoga filozofları da biliyorlardı.
Doğal ritmik solunum, fiziki aktiviteden uzaklaşmanıza izin verir, böylece zihni hipnotik tecrübe için hazırlar.
C. BİLİMSEL VÜCUT GEVŞEMESİ
‘Relaksasyon Cevabı’ adlı eserinde Dr. Herbert Benson, basit gevşeme (iskelet kası gerginliğinde azalma) ile, relaksasyon cevabı (sempatik sinir sistemi aktivitesinde azalma) arasındaki farkı belirtmektedir. Bilimsel vücut gevşemesi her ikisini de kapsar.
Doğal solunum yoluyla, eş zamanlı olarak, kas gerginliğini azaltmaya ve sempatik sinir sistemi akitivitesini yavaşlatmaya çalışır. “Bilimsel” adını alır, çünkü, eksternal işaretleri gözleyerek ve ölçerek, vücudun ne zaman gevşediğini tespit etmek mümkündür.
Bu eksternal belirtiler, yavaşlamış bir solunum hızı, yüz kaslarının gevşemesi, letarjik bir vücut postürü ve bilekten hafifçe kaldırıldığı zaman, elde ve parmaklarda balmumu yumuşaklığıdır.
Bu durumu, bir içecek alma, televizyon seyretme veya sigara içme gibi yalancı gevşeme adı verilen daha sun’i vasıtalardan ayırt etmek için de ‘bilimsel gevşeme’ ismi verilmiştir.
Deneysel çalışmalar, bilimsel vücut gevşemesinin değişik yollarla sağlanabileceğini göstermiştir. Harvard Üniversitesinde bir fizyolog olan ve gevşemenin hastalığı önleyebileceği şeklindeki inancı sebebiyle bu yüzyılın başlarında relaksasyon üzerine araştırma yapan Edmund Jacobson, rezidüel gerginliğin (hissedemediğimiz kas gerginliği) sıklıkla hastalığın başlatıcısı olduğu sonucuna vardı.
Sadece bir kası germe düşüncesiyle bile, kasla elektriksel reaksiyonun başlayacağını keşfetti. Daha sonra, Jacobson, bir kası gevşetme düşüncesinin bilimsel relaksasyon yapabileceği sonucuna vardı.
Bilimsel relaksasyonu meydana getirmek için bir teknik olarak progressif relaksasyonu teklif etti. Ancak, onun metodu o kadar karmaşıktı ve o kadar çok pratik yapmayı gerektiriyordu ki, asla popüler olamadı.
Yıllar boyunca, bilimsel vücut relaksasyonunu sağlamak için, başka metodlar geliştirildi. 1920’lerde, Almanya’da otojenik eğitim tasarlandı ve psikiatrist J.H. Schultz tarafında geliştirildi.
Vizüel imajı kas gevşemesiyle kombine etmesine rağmen bu metod çok uzundu ve zaman tüketiciydi. Bilimsel vücut gevşemesini temin etmek için meditasyon da kullanılmıştır. Biofeedback, relaksasyon sağlamak için, vücut-zihin iletişimini kullanmanın daha modern ve ileri bir metodudur.
Bilimsel vücut gevşemesini sağlamak için, temel self-hipnozun 4 fazında basit bir teknik teklif edilmektedir.
Bu tekniğin avantajları çoktur. Bir kere öğrenilince, mevcut alternatif metodları kullanarak kısaltılabilir. Herhangi bir yerde yapılabilir ve özel bir ekipman gerektirmez.
Bu relaksasyon durumunu sağlayınca, zihninizi berraklaştırabilecek ve onu kendi telkinlerinize açık hale getirebileceksiniz.
D. OLUMLU HAYAL KURMA
Aklınızın kontrolü elinizdedir.
Onu kullanarak, analiz ve değerlendirme yapabilirsiniz, olaylara objektif gözle bakabilirsiniz.
Tecrübe edebilir, yeniden yaşayabilir, kafanızda canlandırabilirsiniz. Birincisi, mantık ve fikir yoluyla gerçekçi düşünmedir.
Sonuncu, hayal gücünü ve deneysel düşünceyi kullanarak hayal kurmadır. Cinsel Problemlerde Hipnoterapi’nin en önemli noktası olan olumlu hayal kurma, hayal gücünün, olumlu zihinsel tabloları yaratmak için esnek biçimde kullanılmasıdır.
Olumlu hayal kurma gerçekleştiği zaman, zihni ve vücudu tam olarak etkiler.
Uygun olarak gerçekleştirilirse böyle hayaller, bütün hislerinizi etkileyecek kadar canlı ve gerçektirler. Zihninizdeki imajları koklayabilir, işitebilir, tadına bakabilir ve hissedebilirsiniz.
Bu nasıl başarılır?
Birinci basamak vücudun tam olarak gevşemesini temin etmektir, öyle ki zihin böyle hayalleri kurmak için serbest kalacaktır.
Temel self-hipnozun doğal ritmik solunum ve bilimsel vücut gevşemesi fazlarından geçmenizin sebebi budur. Kalifornia Büyük Tıp Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Kroger ve Dr. Fezler’e göre, daha sonra duyusal hatırlama yoluyla canlı olarak hayal kurabilir. Dr. Kroger ve Dr. Fezler bir kere yaşamış bir duygunun, her zaman hatırlanacağını ve hissedildiği zamanı hatırlama yoluyla, o duygunun yeniden yaşanabileceğini iddia ediyorlar.
Farzedin ki kendinizin plajda dinlenirken hayal ediyorsunuz. Kafanızda tuzun kokusunu canlandırabilirsiniz.
Bunu, kendikendinize ‘Tuz kokusu duyuyorum’ diye tekrarlayarak değil, fakat kokuyu duyduğunuz anı yeniden yaşayarak yapabilirsiniz.
Dr. Barbara Hariton’un öncü çalışması gibi birçok çalışmalar, olumlu hayal kurmanın, cinsel zevkin temel bir parçası olduğunu göstermiştir.
Çünkü, olumlu hayal kurma, aşktan uzaklaşmaya yol açan olumsuz yaklaşımları etkisiz hale getirir ve zihni daha çok cinsel zevk verecek olan ototelkine açar.
Cinsel Problemlerde Hipnoterapi cinsel zevki artırmak için olumlu hayal kurmayı öğrenmenizi sağlayacaktır.
E. OTOTELKİN
Hipnoz altındaki oto telkinler, hayatınızda, tutum alma, düşünme, hissetme veya cevap verme yolunuzu değiştirmeye yöneliktir. Dr. Kroger ve Dr. Fezler oto-telkinlerin 3 kural tarafından yönetildiğini ifade etmektedirler.
1. Konsantre Dikkat Kuralı:
Kabul edilebilir bir zihinsel imaj üzerinde aşırı konsontrasyon sıklıkla imajın gerçekleşmesine yol açar.
Fakat, bu durum, sadece, ferdin imajı estetik ve ahlaki yönlerden kabul edilebilir bulması halinde husule gelebilir. Bütünüyle zihinsel bir telkinin etkisi olmayacaktır.
Yani, ejekulasyon problemleri olan bir adam, sadece, kendi kendisine basitçe, “Ejekulasyon refleksimi kontrol edebilirim” diyerek ilerleme sağlayamaz.
Bunun yerine, kendisini her ayrıntısından zevk aldığı ve kendiliğinden ejekulasyonunu kontrol ettiği bir cinsel sahnede canlı olarak hayal etmelidir.
2. Ters Etkiler Kuralı:
Sadece daha fazla çaba gösterdiğinizde hatırlamak daha güç olur. Örneğin bir ismi veya anahtarlarınızı koyduğunuz yeri hatırlamayı denediğinizi düşünün. Hatırlamanın en etkili yolunun, hafızanızdaki şartlara, sahnelere ve yerlere giderek bütünüyle hayati hatırlama olduğunu belki de biliyorsunuzdur.
3. Baskın Etki Kuralı:
Kuvvetli bir his, zayıf bir hissin yerini alır. Bu yüzden olumlu hisleri kuvvetlendirmek gerekir.
Bu, Cinsel Problemlerde Hipnoterapi programındaki olumlu oto-telkinlerin önemini vurgulamaktadır.
Olumlu oto-telkinler kafanızdan olumsuz düşünceleri atmanıza yardım eder.
Pekçok kimse, cinsel zevki azaltan olumsuz cinsel düşüncelere sahip oldruğundan, maksimum cinsel zevk almak istiyorlarsa, olumlu oto-telkinleri kullanarak bu düşünceleri atmaları kendileri için önemlidir.
F. GERİ DÖNÜŞ
Geri Dönüş, zihnin, hipnozik durumdan gerçeğe dönmesidir. Geri dönüş, zihniniz karışmadan tedrici olarak ve sakin bir şekilde her zamanki dünyaya geri dönmenize izin verir. Geri dönüş yoluyla, hipnotik durumdan sakin, dinlenmiş ve rahatlamış olarak çıkacaksınız.
Artık, temel self-hipnozun beş fazı arasındaki ilişkiyi anlıyorsunuz.
Temel otohipnoz için hazırlanmaya başlayabilirsiniz.
G. TEMEL SELF-HİPNOZ İÇİN HAZIRLIK
Önce hipnoz hakkında genel bir fikir edinmek için, aşağıdaki temel otohipnoz senaryosunu baştanbaşa okuyun.
Self-hipnozu öğrenmeniz için ideal yol, senaryoyu bir teybe okumak veya tanıdığınız birinden bunu yapmasını istemektir.
Yavaş yavaş okurken yumuşak yatıştırıcı bir ses kullanmalısınız.
Bir kere teybe kaydettikten sonra, arzu ettiğiniz zaman geri alabilir ve çalışabilirsiniz.
Senaryoyu uygulamaya öylesine alışacaksınız ki, artık teybe ihtiyacınız kalmayacak.
Şayet senaryoyu teybe kaydetmek mümkün değilse, onu ve muhtevasını zihninizde canlandıracak kadar çok okumalısınız.
Temel otohipnoz senaryosuyla rahatladığınız zaman, self hipnoza uygun, en önemlisi trafik, telefon ve konuşma gibi dış gürültülerden uzak bir çevre bulun.
Işıklar loş olmalı, giysileriniz gevşek ve rahat olmalıdır.
Sizi en az rahatsız eden ve en fazla rahatlatan bir çevre bulmayı deneyebilirsiniz.
Rahat bir sandalyeye oturun. Yatmaktan ziyade, oturmanız gerekir.
Çünkü, bu yeni usulü öğrenmek için yeterince uyanık bulunmalısınız.
Bilimsel vücut gevşemesini sağlamak için yatarsanız uyuyabilirsiniz.
Yatmaktan ziyade oturma yoluyla, kendi kendinize hipnozun aktif bir işlem olduğu mesajını verirsiniz.
Bu durum size, kontrol altında olduğunuz ve kendi hayatınızı iyileştirmek için birşeyler yaptığınız hissini verir.
Self-hipnozdaki ustalığınız arttıkça, böyle ayrıntılı hazırlıklara gerek duymayacaksınız.
H. PRATİK YAPMA PROGRAMI
Bu eksersizin faydalı etkileri sizi şaşırtacaktır. Ancak, başlangıçta işe yaramadığı görülürse, cesaretiniz kırılmasın. Otohipnoz, pratik yapmayı ve hastanın iyice öğrenmesini gerektiren bir ustalıktır.
Eksersizi sürdürün, çok geçmeden bu tecrübeden size fayda ve zevk sağlayacak başarılar elde edeceksiniz.
Yeni bir mahareti öğrenmek için herkesin farklı miktarda zamana ihtiyacı olduğundan, bu mahareti ne zaman iyice öğrendiğinize kendiniz karar vereceksiniz.
Bu işlem size yürümek kadar doğal gelene dek, günde yaklaşık yarım saat temel otohipnoz pratiği yapmalısınız.
Bu mahareti rahatça gösterebildiğinizi hissettiğiniz zaman, bölüm altıdan ona kadar ayrıntılı olarak verilen cinsel problemlerde hipnoterapi’nin, sonraki kısımlarına geçmek için hazır olacaksınız.
1. TEMEL OTOHİPNOZ SENARYOSU
Not: Aşağıdaki bölümde her üç periyodda talimatı gördüğünüz zaman kısa bir süre durun.
a- Faz I – Doğal Ritmik Solunum
Gözlerinizi kapatın ve vücudunuzu soluk almaya bırakın…
Dikkatinizi vücudunuzun doğal solunum ritmi üzerinde toplayın…
Sadece soluk alıp vermeniz üzerinde konsantre olun, bütün diğer düşünceleri uzaklaştırın…
Aklınıza rahatsız edici düşünceler gelecektir, fakat bırakın onları açık pencereden geçen rüzgar gibi zihninizden gitsinler…
Her nefes alışta daha çok ve daha çok gevşediğinizi hissedin… Nefes alın… Verin… Alın… Verin… İşte böyle…
Şimdi, her nefes alışta vücudunuzun rahat, sakin ve gevşemiş olduğunu, ve gerginlikten uzak olduğunuzu hayal edin…
Gevşek biçimde nefes alın… Gerginlikten uzak nefes alın…
Gevşek biçimde nefes alın…
Gerginlikten uzak nefes alın…
Nefes alın… Verin… Alın… Bir dakika veya daha fazla süreyle böyle nefes alıp vermeye devam edin…
(Kısa bir süre durun.)
b- Faz II-Bilimsel Vücut Gevşemesi
Şimdi, kaslarınızı gevşetmeye başlayın…
Sağ ayak kaslarınızın gevşemesine izin verin…
Her nefes alışta ayağınızın serbest, rahat ve gevşek olduğunu hissediyorsunuz…
Nefes alın… Verin… Alın… Verin… Gevşekliğin sağ baldırınızayayılmasına izin verin…
Sağ baldırınız ısınıyor, ağırlaşıyor ve gevşiyor… Nefes alın… Verin…
Sıcaklık sağ uyluğunuza yayılıyor…
Sağ bacağınız bütünüyle gevşemiş durumda…
İyilik ve sıcaklık hissini sağ bacağınızda toplayın…
Gevşek biçimde nefes alın… Gerginlikten uzak nefes alın…
Şimdi sol ayağınızı gevşetin… Rahatlık veren gevşemenin sol ayağınıza yerleştiğini hissedin…
Nefes alın… Verin… Alın… Verin… Gevşemenin sol baldırınıza yayılmasına izin verin… İşte böyle… Nefes alın… Verin….
Gevşemenin sol uyluğunuza yayılmasına izin verin.
Sol bacağınız bütünüyle gevşemiş, ısınmış ve ağırlaşmış durumda…
Gevşeme hissini bacaklarınızda toplayın…
Bacaklarınızın serbest ve gevşemiş olduğunu hissediyorsunuz…
Bir süre bacaklarınızdaki gevşeme hissinin zevkini tadın…
(Kısa bir süre durun.)



Şimdi, bırakın gevşeklik kalçalarınıza ve pelvik bölgenize yayılsın. Bu organlarınız rahatlıyor... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Kalçalarınız bütünüyle bir rahatlık durumuna giriyor... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Bacaklarınız, kalçalarınız ve pelvik sahanız üzerindeki gevşemeye dikkatinizi verin... (Kısa bir süre durun.) 



Belinizin ve karnınızın daha çok ve daha çok gevşediğini hissedebiliyorsunuz... Her nefes alışta beliniz ve karnınız ağırlaşıyor ve daha çok gevşiyor... Nefes alın... Verin.. Alın... Verin... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Şimdi daha derin bir gevşeme hissi sırtınıza yayılıyor... Sırtınızdaki her kas gevşiyor, yumuşuyor, serbestleşiyor ve çok rahatlıyor... Her nefes alış gevşemeyi biraz daha artırıyor... Dikkatinizi bacaklarınız ve vücudunuzun üst kısmı üzerindeki derin rahatlama hissi üzerinde toplayın... (Kısa bir süre durun.) 


Gevşemeye bağlı olan rahatlığın sağ elinize yayılmasına izin verin... Sağ eliniz çok gevşek ve yumuşak durumda... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Sağ elinizden sağ kolunuza doğru sıcaklık yayılıyor... Şimdi kolunuz bir kukla kolu gibi gevşemiş durumda. Sağ kolunuzdaki serbestlik, sıcaklık ve gevşeklik hisleri üzerinde dikkatinizi toplayın... Nefes alın.. Verin... Alın... Verin... Şimdi sol kolunuzun daha çok ve daha çok gevşemesine izin verin... Eliniz yumuşak ve gevşek durumda... Sıcak hisler parmaklarınıza ve elinize yayılıyor.. Nefes alın... Verin... Alın... Verin.... Sıcaklık ve ağırlık sol elinizden sol kolunuza yayılıyor... Sol kolunuzun gevşediğini hissedin... Ayaklarınız, bacaklarınız, pelvisiniz, karnınız ve kollarınızdaki serbestliğe ve gevşemeye dikkatinizi verin... O kadar gevşemiş durumdasınız ki... Her nefes alışınızda, vücudunuz daha derin bir gevşeme durumuna giriyor... İşte böyle nefes alın... Verin... Alın... Verin... Vücudunuza yayılan rahatlığın zevkini tadın... (Kısa bir süre durun.) 


Şimdi, boynunuzu ve omuzlarınızı gevşetin. Her nefes alışınızda, masaj yapan sihirli ve mahir ellerin gerginliği uzaklaştırdığını hayal edin... O kadar gevşemiş ve rahatlamış durumdasınız ki... Kendinizi omuzlarınızdan büyük yükler kaldırılmış gibi hissediyorsunuz... Omuzlarınız sıcak, serbest ve gevşemiş durumda... Boynunuza ve omuzlarınıza ustaca yapılan masaja dikkat edin... Gevşemiş biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Nefes alın... Verin... Şimdi ağzınızı açın ve ağız kaslarınızı gevşetin... İşte böyle... Ağzınızın etrafındaki kaslar, iyice gevşemiş durumda... Çeneniz gevşemiş durumda ve dişleriniz birbirine dokunmuyor... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Gevşeme bütün yüzünüze yayılıyor... Sanki gözleriniz yuvalarında yüzüyorlarmış gibi hissediyorsunuz... Her yeni nefes alışta, daha çok gevşemiş durumdalar... Göz kapaklarınız ağırlaşmış ve gevşemiş durumda... Gerginlik yüzünüzden uzaklaşıyor... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Şakaklarınız ve alnınız o kadar gevşemiş durumda ki... Gevşeme hissi, başınızdan ayak parmaklarınıza kadar, vücudunuzun her kısmına doluyor... Gevşemenin bütün vücudunuzu dolaştığını hissedin... Sanki gevşeme kan dolaşımınızdan akıyor... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Bütün vücudunuzun son derece rahatladığını hissediyorsunuz. Bütün vücudunuzdaki sıcaklık, ağırlık ve gevşemenin zevkini tadın... (Kısa bir süre durun.)


 c. Faz III - Olumlu Hayal Kurma



 Pekala, şimdi kendinizi on basamaklı bir merdivenin en tepesinde buluyorsunuz... Merdiven güzel, hoş bir yere iniyor... Bütünüyle rahatlayabileceğiniz bir yere... Belki de daha önce orada bulundunuz... Burası emniyetli, çok güzel bir yer... Basamakları indikçe bu çok güzel yere biraz daha yaklaşıyorsunuz... Onuncu basamağı iniyorsunuz... O kadar gevşek durumdasınız ki... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Şimdi dokuzuncu basamağı iniyorsunuz... Her basamakla birlikte daha çok gevşiyorsunuz... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Yedinci ve altıncı basamakları iniyorsunuz... Bu çok güzel yeri gittikçe daha açık olarak görmeye başlıyorsunuz... Beşinci basamağı iniyorsunuz... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Gittikçe daha çok ve daha çok rahatlıyorsunuz... Dördüncü basamağı yavaşça inin... Üçüncü basamağı... Şimdi ikinci basamağı... Şimdi birinci basamağı... Şimdi çok güzel bir yerdesiniz...İçinizi huzur ve mutluluk doldurdu...Sizin özel yerinizde huzur ve mutluluk mevcut...Etrafınıza bakınınız...Ne gördüğünüzün farkında olunuz...Ne hissettiğinizin farkında olunuz..Duyguların farkında olunuz...Sesleri dinleyiniz...Hislerinize yol vererek mutluluğu tadınız...Kendinizi huzur ve saadet içerisinde hissediniz...Kendinizi mükemmel,sakin ve emniyette hissediniz...Derin derin soluk alınız...Soluğunuzu yavaşça bırakınız...Derin derin soluk alınız...Yavaşça bırakınız...Spesifik yerinizin konforuna ve rahatlığına dikkat ediniz... (Konuyu hülasa etmek için bir süre ara veriniz.) 


d. Faz IV- Oto Telkin 


Şimdi size zevk verici ve mutluluk dağıtıcı bir ortamda iken,bu hisleri arzu ettiğiniz herhangi bir zamanda geri çağırabileceğinizi söyleyiniz... (On saniye ara veriniz.) Faydalı,muktedir ve muhabbet dolu bir hisle kendi kendinize telkin yapınız...Yine zihninizde aynı hislerle bu düşünceleri mümkün olduğu kadar tekrarlayınız... (On saniye ara veriniz.)



 e. Faz V-Geri Dönüş 


Şimdi yavaş bir şekilde merdivenlerden ineceksiniz...Çok yavaş bir şekilde yürüyünüz...Her basamağı geçtikçe zihninizde hayal ettiğiniz arzu ve isteklerinize ulaşacaksınız...En son basamağa ulaştığınız zaman kendinizi enerji dolu ve çok zinde bir şekilde gevşemiş olduğunuzu hissedeceksiniz...Dinlenmiş bir şekilde olduğunuzu hissedeceksiniz... Vücudunuzun ve zihninizin daha güçlü olduğunu hissedeceksiniz... Şimdi yavaş yavaş basamakları tırmanmaya başlayınız...Şimdi birinci basamağa çıkınız...Artık geri dönüyorsunuz... Şimdi ikinci basamağa çıkınız...Sıra üçüncü basamakta...Kendinizi daha zinde ve gevşemiş hissediyorsunuz... Dördüncü ve beşinci basamakları çıkınız...Soluk alınız...Veriniz... Alınız... Veriniz...Zihninizdeki isteklerden vazgeçmeye başlayınız...Şimdi altıncı basamağa çıkınız...Nefes alınız... Veriniz...Alınız...Veriniz...Şimdi yedinci basamağa doğru hareket ediniz...Şimdi sekizinci basamağa çıkınız... Düşüncelerinizi ve bakışlarınızı odanın içine yoğunlaştırınız...Artık yolculuğunuzun sonuna ulaşıyorsunuz...Birkaç adım sonra tam bir canlılık ve zindelik içinde olacaksınız...Nihayet onuncu basamağa ulaştınız..Nefes alınız...Veriniz...Alınız...Veriniz.... Artık onuncu basamaktasınız ve gözlerinizi açabilirsiniz... Bu şekilde bir dakika bekleyiniz ve kendinizi etrafınıza adapte ediniz...


 Sizlerin çoğu, böyle bir pratik uygulamadan sonra süratli bir şekilde birinci ve ikinci fazlara erişebilirsiniz.Eğer öngörülen süreden daha kısa bir süre içerisinde yukarıdaki yöntemlerle bilimsel gevşeme durumuna erişebiliyorsanız birinci ve ikinci fazdan sonra gelen aşamalara geçmek için çalışma yapabilirsiniz.Bu aşamaları geçtikten sonra doğrudan dördüncü ve beşinci fazlar üzerinde çalışınız.


 İ. TEMEL OTOHİPNOZ ÇALIŞMASININ BİRİNCİ VE İKİNCİ FAZLARINA ALTERNATİF UYGULAMALAR 

1. Rahat bir şekilde oturunuz ve gözlerinizi kapatınız.Düşüncenizi ve konsantrasyonunuzu nefes alıp vermeniz üzerine yoğunlaştırınız... Şimdi sizin etrafınızı saran ve sizi rehavete sokan bir ışık huzmesi içerisinde olduğunuzu hayal ediniz...Rahatlamaya ve gevşemeye yukarıdan başlayarak yavaş yavaş aşağı doğru ininiz...Rehavet duygusu ve gevşeme hissi her hücrenize ve her kasınıza ulaşana kadar gayret ediniz...Bu rehavet duygusunun etkisi ile kendinizi iyi, emniyette ve hoş hissedeceksiniz...Bu duyguların her hücrenize ve her sinir lifinize ulaşabilmesi ,bu duyguların daha da derinliğine hissedilebilmesi için ruhi engelleri kaldırınız...Bu derinliğini hissediş içerisinde vücudunuzda damarlarınızda dolanan kanın dolaştığını hissetmeye çalışınız... Solunumunuz daha da yavaşlayarak rehavet duygusununu tüm benliğinizi sardığını hissediniz...Her nefes alışınız ile birlikte vücudunuzun her santiminin daha da gevşediğini hissediniz...Saniyelerin her tik takı sizi daha derin bir rehavete götürecektir...Şimdi kendinizi daha huzurlu bir ortamda hissedeceksiniz... 

2. Nefesinizi içerinizde tutmaya gayret ediniz ve havanın ciğerlernizin en ücra köşesine kadar doldurduğunu hayal ediniz..Her nefes alışınız ile karnınızın nasıl yükseldiğini ve alçaldığını görmeye çalışınız.. Bir elinizi veya iki elinizi birden karnınızın üzerine yerleştiriniz...Ve nefesinizin ritmik hareketlerini takip etmeye çalışınız...Şimdi rehavet ve gevşeme kelimeleri üzerinde düşününüz...Gevşeme ve rehavet kelimelerinin sakin ve tatlı bir sesle işitildiğini hayal ediniz...Gevşeme ve rehavet kelimelerinin vücudunuzun her hücresince emildiğini tahayyül ediniz...Tüm bunların üzerinde gerçekten gevşeyiniz...Bu şekilde rahat,huzurlu,gevşemiş ,ağırlığını kaybetmiş ve sakin bir şekilde rehavete eriştiğinizi hissediniz...Şu anda vücudunuz sanki bir kukla gibi oldu... 


3. Nefesiniz üzerine yoğunlaşınız...Aldığnız her nefes sizi daha da gevşetmekte,rahatlatmakta ve huzura sokmaktadır...Şu anda yumruklarınızı sıkabildiğiniz kadar sıkmaya başlayınız..Şimdi de onları gevşetiniz...Şimdi de elleriniz aracılığı ile gevşeme duygusunun tamamen yayıldığını hissediniz...Şu anda da omuzlarınızı boynunuza doğru itiniz ve onları sıkabildiğiniz kadar sıkınız...Şimdide kaslarınıza gevşemeleri için izin veriniz..Şimdi de vücudunuzun tüm diğer parçalarını önce gerdiriniz,ardından gevşetmeye devam ediniz...Bu durumda tüm vücudunuzun gevşediğini,rehavete erdiğini ve sükuna ulaştığını hissedeceksiniz.




Ayrıca Bkz.

1
2
3
4

24 Şubat 2015 Salı

Şikayetçi ve kendisini haklı çıkartan ego

Tamamı #BU Adresten alıntı olan Makaleyi Aslında kendime not olarak paylaşıyorum , sizler de kaynağından okuyabilirsiniz.

Kendini güçlendirmek için şikayet eden Ego

Kendini haklı çıkarmaya şartlanmış zihnin yansımaları 
Egonun haklı olmak ve haksız çıkarmak alışkanlığı!
Patalojik Ego (belirli bozukluğun tipik özelliklerinin bütünü) 
Arka plandaki mutsuzluk - Mutluluğun sırrı

Kendini haklı çıkarmaya şartlanmış zihnin yansımaları

Ego kendini güçlendirmek için şikayet eder
Kendini tanımlayacak başka bir şey bulamadığı taktirde, şikayet etmek, egonun kendini güçlendirmek için en sık başvurduğu yollardan biridir. Hiç farkında ol­madan, başka insanlar hakkında, sürekli şikayet ettiğinizde, zihin sürekli hikâyeler üretir, insanlara olumsuz etiketler yapıştırır. Yüksek sesle veya düşüncelerinizle şikayet etmeniz arasında bir fark yoktur. Küfretmek, ya da isimler yakıştırmak, etiket yapıştırmanın en kaba şeklidir, bu şekilde karşınızdakine söz hakkı tanımaz ve yargılarsınız. Bunun bir alt seviyesinde, bağırıp çağırmak ve hemen altında da fiziksel şiddet gelir.

Kırgınlık demek, kendini kızgın, saldırıya uğramış, gücenmiş, haksızlığa uğramış ya da aşağılanmış hissetmek demektir. Başka insanlara açgözlülükleri, yalancılıkları, sahtekarlıkları, genellikle geçmişte söyledikleri ve yap­tıkları/ yapamadıkları vb. şeyler için sürekli şikayet etmeye bayılırsınız. Çoğu zaman başkalarında var olmayan "hatalar" görülür, bu durum, başkalarını düşman olarak görmeye, kendini haklı ya da üstün çıkarmaya şartlanmış bir zihnin yansımalarıdır. Bazı zamanlarda ise hata vardır, ama konuya odaklandığınız­da, başka hiçbir şeyi görmeyeceğiniz derecede abartılır, başkalarında gördüğünüz şeyi kendi­nizde güçlendirirsiniz. Kısacası başkalarındaki bilinçsizlikten kaynaklanan hataları görmek yerine, bunu kendi kimliğinize geçirirsiniz. Bu­nu kim yapıyor? İçinizdeki bilinçsizlik, yani ego.

Başkalarının egolarına karşı tepkisiz kalmak, kendi içinizdeki egoyu yok etmek adına yapılabilecek en etkili yöntem­dir. Başkalarındaki egoya tepki vermeyerek, ister istemez farkındalığı ortaya çıkarırsınız, bu da şartlanmaya karşı şartlanmamış bilinçtir. Ama ancak başka biri­nin davranışının, kendi egosundan kaynaklandığını anladığı­nız zaman, tam bir tepkisizlik durumunda olabilirsiniz.

Bazen bilinçsiz insanlardan kendinizi korumak için bazı adımlar atmanız gerekebilir, bunu onları kendinize düşman etmeden yapmanız önemlidir. Ama en önemlisi, korunmanız için bilinçli olmanızdır. Ego olan bilinçsizliği kişiselleştirdiğinizde, karşınızdaki kişiyi düşman edinirsiniz.

Tepkisiz­lik zayıflık değil, gerçek güçtür. Tepkisizliğin diğer bir adı da bağışlamaktır. Bağışlamak, bir şeyi görmezden gelmek, daha doğrusu onun içinden bakarak diğer tara­fını görmektir. Egonun diğer tarafına bakabildiğinizde, her insanın özünde bulunan aklı görürsünüz.

Ego sadece başka insanlarla ilgili değil, durumlarla ilgili olarak da şikayet etmeyi ve kırılmayı sever. Bir in­sana yapabileceğiniz şeyi, bir duruma da yapabilirsiniz; yani bir durumu da düşman edinebilirsiniz. Şöyle düşü­nürsünüz: Bu olmamalıydı; burada olmak istemiyorum; bunu yapıyor olmak istemiyorum; bana haksızlık yapıl­dı. Ve egonun en büyük düşmanı, elbette ki şimdi, yani hayatın kendisidir.

Şikayet etmek, birini hatasını düzeltebilmesi için uyarmakla karıştırılmamalıdır. Ayrıca, şikayet etme­mek, kötü davranışlara ya da kötü durumlara ses çıkar­mamak anlamına da gelmez. Garsona çorbanızın soğuk olduğunu ve ısıtılması gerektiğini söylemenin egoyla bir ilgisi yoktur; sonuçta tamamen tarafsız bir şekilde gerçeği söylemektesinizdir. "Bana nasıl soğuk çorba ge­tirirsin?" diye çıkıştığınızda, ego devreye girer. Burada, soğuk çorba yüzünden kişisel olarak öfkelenmiş bir "ben" vardır ve bu durumu olabildiğince sömürmeye ka­rarlıdır, çünkü "ben," başka birini hatalı çıkarmaya ba­yılır. Sözünü ettiğimiz şikayet etme, egonun hizmetin­dedir, değişimin değil. Bazen ego şikayet etmeye devam etmek için durumun değişmesini bile istemeyebilir.

Belki şu anda, herhangi bir şeyle ilgilenen veya şikayet eden zihin sesiniz yükselir, onu dinleyin, farkına varın: bu egonun sesidir, şartlanmış bir düşünce kalıbından fazlası değildir. Bu sesi fark ettiğiniz her seferinde, ses'in gerçek benliğiniz olmadığını anlarsınız; siz, o sesin farkında olan farkındalıksınızdır. Arka planda farkındalık vardır, ön planda ses, yani düşünen. Bu şekilde egodan kurtulur, zihnin ötesine geçersiniz. Kendi içinizdeki egonun farkına vardığınız an, o artık ego değil, sadece eski, şartlanmış bir zihin kalıbıdır.

Farkındalık ve ego birlikte var olamaz­lar. Eski zihin kalıbı ya da zihinsel alışkanlık bir süre daha hayatta kalabilir ve tekrar tekrar ortaya çıkabilir, çünkü sonuçta binlerce yıllık kolektif insan bilinçsizli­ğinin yarattığı bir ivme söz konusudur ama onu fark ettiğiniz her seferinde zayıflamaya devam edecektir.

Haklı olmak, haksız çıkarmak

egonun kendisini haklı çıkartma alışkanlığı
Başkalarında hata bulmak, şikayet etmek ve tepkisellik, insan egosunun varlığı için ihtiyaç duyduğu ayrılık duygusunu güçlendirir. Aynı zamanda, egoya bir üstünlük duygusu kazandırır. Diğer insanlar veya durumlar hakkında şikayet etmenin, size nasıl bir üstünlük duygusu kazandırabileceğini hemen göremeyebilirsiniz. Şikayet ettiğinizde, mantık olarak siz haklısınızdır ve şikayet ettiğiniz, ya da tepki verdiğiniz du­rum veya kişi haksızdır.

Hiçbir şey egoyu haklı olmak kadar besleyemez. Haklı olmak, zihinsel bir pozisyonu tanımlamaktır; bir bakış açısı, bir görüş, bir yargı, bir hikâye gibi. Haklı ol­manız için, elbette ki başka birinin haksız olması gere­kir ve ego da haklı olmak için başkalarını haksız çıkar­maya bayılır. Yani daha güçlü bir benlik duygusuna sahip olabilmek için, başkalarını haksız çı­karmanız gerekir. Şikayet ve tepkisellikle, sadece bir kişiyi değil, bir durumu da haksız çıkarabilirsiniz; örne­ğin "bunun olmaması gerekirdi," demek gibi. Haklı ol­mak, yargılanıp haksız çıkarılan bir kişi ya da bir du­rum karşısında size hayali bir ahlaki üstünlük kazan­dırır. Bu, egonun açlığını çektiği üstünlük duygusudur ve böylelikle kendini güçlendirir.

Haklı haksız konusunda, bazı gerçekleri de görmek lazım. "Işık sesten daha hızlı yol alır," derseniz ve biri size bunun aksini söyler­se, siz kesinlikle haklısınızdır. Şimşeğin, gök gürültüsü sesinden ön­ce görülmesi, bunun en belirgin kanıtıdır. Dolayısıyla, sadece haklı değilsinizdir, aynı zamanda da haklı oldu­ğunuzu bilirsiniz. Bunda herhangi bir şekilde egodan söz edilebilir mi?

Sadece doğru olduğunu bildiğiniz bir şeyi ifade ediyorsanız ve işin içine benlik duygunuzu katmıyorsa­nız, bunun egoyla hiçbir ilgisi olamaz. Ego, zihin ve zi­hinsel bir pozisyonla tanımlamadır. Ama böyle bir du­rumda, farkında olmadan egonuzla hareket ediyor da olabilirsiniz. Eğer karşınızdakine "İnan bana, biliyo­rum," ya da "Neden bana hiç inanmıyorsun?" diye soru­yorsanız, işin içine ego karışmış demektir. "Işık sesten daha hızlı yol alır," gibi basit ve yalın bir ifade, şimdi bir illüzyonun hizmetine girmiş bir gerçektir. Sahte bir "benlik" duygusuyla kirlenmiştir; kişiselleşerek zihin­sel bir pozisyona dönüşmüştür.

Ego her şeyi kişisel olarak algılar, duygular yükse­lir, savunmacılık devreye girer ve hatta saldırganlık oluşabilir. Peki egonun savunduğu şey gerçekle bir ilgisi varmıdır? Bunun yanıtı hayır, ger­çek olan bir şeyin savunulmaya ihtiyacı yoktur. Bağnazlık yapıp, körü körüne savunanlar için hiç bir kanıt, hiç bir söz manalı olmaz. Sorun zaten kanıtlamaya çalışmadan önce gerçek olarak kabul edilmemesinde yatıyor. Işık ya da ses, başka birinin söylediğini ya da düşündüğünü dikkate almaz. Asıl savunduğunuz şey gerçek değil, kendinizsinizdir; daha doğrusu, sahte benlik illüzyonu­nuz. Hatta illüzyonun kendini savunduğunu söylemek daha doğru olur.

Bariz gerçekler bile basitce egosal bozukluğa alet ediliyor ise, daha az somut gerçeklerden söz eden görüşler, bakış açıları ve yargılar, ko­layca benlik duygusunda kaybolabilirler.

Her ego, görüşleri ve bakış açılarını gerçeklerle karış­tırır. Dahası, bir olayla, o olaya verilen tepki arasındaki farkı bilemez. Yalnız farkındalık sayesinde, gerçekle görüş arasındaki farkı anlarsınız. Sadece farkındalık sayesinde şunu görebilir­siniz: Burada bir durum var, şurada da bu durumla ilgi­li duyduğum öfke var. Sonra, aynı duruma farklı yakla­şımlar olabileceğini anlarsınız. Ancak farkındalık sayesinde, bir durum ya da bir kişi ile ilgili sınırlı bakış açısının farkına varır, resmin tamamını görebilme olanağını elde edebilirsiniz - objektif olabilirsiniz.
mutlu olmak için

sarı çizgi

Patolojik Ego

Aldığı biçim ne olursa olsun, Ego geniş anlamda patolojiktir. Antik Yunan kökenine baktığımızda, bu terimin egoya ne kadar yakıştığını görürüz. Keli­me, normalde bir hastalığı tanımlamak için kullanılma­sına rağmen, aslında acı çekmek anlamına gelen "pathos" kelimesinden türemiştir.

Egonun tutsağı olan kişi, başkaları üzerinde yarattığı acıyı görmez, acı çekmeyi herhangi bir duruma verilecek en doğru tepki olarak görür. Mutsuz­luk, egonun yarattığı salgın bir zihinsel-duygusal has­talıktır. Gezegenimizin çevre kirliliğine eşit bir miktara sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Öfke, endişe, nefret, kırgınlık, hoşnutsuzluk, kıskançlık gibi davranışlar, olumsuz olarak algılanmaz, tamamen yanlış değerlen­dirilir. Bütün olumsuzlukların, başka biri, ya da bir dış etkenden kaynaklan­dığı iddia edilerek, kendisini haklı çıkarır.

"Acım için seni sorum­lu tutuyorum." Egonun söylediği şey budur.
Patolojik Ego
Ego, bir durum ve o durum hakkındaki kendi yorumu (tepkisi) arasında bir ayırım yapamaz. "Ne kötü bir gün," diyebilirsiniz ve bunu yaparken, soğuk, rüzgâr, yağmur ya da tepki verdiğiniz her neyse, aslında kötü olmadığı­nı anlamazsınız. Onlar her nasılsa öyledir. Asıl kötü olan tepkiniz, içsel direnciniz ve o direncin yarattığı duygudur. Shakespeare'in dediği gibi, "İyi ya da kötü di­ye bir şey yoktur; sadece düşünce onu isimlendirir." Da­hası, egoyu güçlendirdiği için, aslında ego acı çekmek­ten ya da olumsuzluklardan hoşlanır.

Örneğin, öfke veya kırgınlık, ayrılık duygusunu vurgu­ladığı için egoyu fazlasıyla güçlendirir ve başkalarının farklılığını vurgularken, "haklı olmak" gibi bir zihinsel kale yaratır. Bu tür olumsuz düşüncelerin, vücudunuzun içinde yarattığı fizyolojik değişimleri gözlemleyebilseydiniz, kalbin çalışmasını nasıl zorladığını, sindirim ve bağı­şıklık sistemlerini nasıl zayıflattığını görebilseydiniz, bu tür durumların gerçekten de patolojik olduğunu, zevk de­ğil, acı çekmek anlamına geldiğini kolayca anlardınız.

Olumsuz bir durumda olduğunuzda, içinizde o olum­suzluğu isteyen, onu zevk olarak algılayan ya da istedi­ğinizin o olduğuna sizi inandıran bir şey vardır. Aksi takdirde, kim olumsuzluğa takılı kalmak, kendilerini ve başkalarını üzücü durumlara sokmak, kendi vücu­dunda hastalık yaratmak ister ki? Dolayısıyla, içinizde bir olumsuzluk hissettiğinizde, içinizde bundan zevk alan bir şeyin varlığını fark ederseniz ve he­men egonun farkına varmaya başlarsınız. Bu olduğu anda, kimliğiniz egodan farkındalığa kayar. Dolayısıyla ego zayıflar, farkındalık güçlenir.

Eğer olumsuzluğun ortasında "Şu anda kendi acı­mı kendim yaratıyorum," diyerek farkına varırsanız, şartlanmış egosal durumların ve tepkilerin sınırları­nın ötesine geçmeye başlarsınız. Böylelikle farkında­lık sayesinde, size gelecek sonsuz olasılık için kapıyı aralamış olursunuz; o zaman herhangi bir durumla başa çıkmak için daha zekice yollar bulabilirsiniz. Mutsuzluğunuzu aptallık olarak tanımladığınız an­da, kendinizi ondan özgür kılarsınız.

Olumsuzluk, ze­ka değildir, daima egodur. Ego akıllı olabilir ama ze­ki değildir. Akıllılık kendi küçük hedeflerini izler, ze­ka ise, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu büyük resmi görür. Akıllılık kişisel çıkarlara hizmet eder ve son derece dar görüşlüdür. Çoğu politikacılar ve işadam­ları akıllıdır, ama çok azı zekidir. Akıllılık sayesinde elde edilen şeyler, kısa ömürlüdür ve daima zaman içinde kendi sonlarını getirirler. Akıllılık bölücüdür; zeka birleştiricidir.

Arka plandaki mutsuzluk

Mutsuzluk
Ego ayrılık yaratır ve ayrılık da acıya yol açar. Ego bu yüzden açıkça patolojiktir. Öfke, nefret ve benzeri duygulardan ayrı olarak, olumsuzluğun daha gizli bi­çimleri de vardır, sabırsızlık, sinirlilik, endişe ve bık­kınlık gibi. Çoğu insanın içsel durumunu biçimlendi­ren arka plandaki mutsuzluğu bunlar oluşturur. On­ları fark edebilmek için son derece uyanık olmanız ve an'da yaşamanız gerekir. Bunu yaptığınızda, uyan­maya başlarsınız ve zihnin yanlış tanımlamaların­dan uzaklaşırsınız. Bu, sık sık gözden kaçırılan ama son derece yaygın olan olumsuz bir durumdur. Size de tanıdık gelebilir. Sık sık geri planda kalan bir kırgınlık olarak tanımla­nabilecek belli belirsiz bir hoşnutsuzluk hissediyor musunuz? Birçok kişi, hayatlarının büyük bölümünü bu durumda geçirirler. Kendilerini o kadar onunla ta­nımlamışlardır ki, geri adım atıp, düşüncelerini tekrar gözden geçiremezler. Bunun temelinde, bilinçaltı inançlar ya da düşünceler yatar. Bu düşünceleri düşünme şekliniz, uyurken rüya görmeniz gibidir, o düşünceleri düşündüğünüzün farkında olmaz­sınız; tıpkı rüyadayken rüya gördüğünüzün farkında olmadığınız gibi.

Size arka plandaki mutsuzluğu destekleyen en yay­gın düşüncelerden bazılarını vereceğim. İçeriklerini ayırdım ama yapıları olduğu gibi duruyor. Bu şekilde daha belirgin olacaklardır. Hayatınızın arka planında bir mutsuzluk olduğunu hissettiğiniz her seferinde (ya da ön planında), aşağıdaki düşünce kalıplarının, hangi­lerinin uygun olduğunu inceleyin ve kendi özel duru­munuza göre içeriklerini kendiniz doldurun:

"Huzurlu (mutlu, tatmin, vb.) olabilmem için, önce hayatımda olması gereken bazı şeyler var. Bunun henüz olmaması beni üzüyor. Belki de bu üzüntüm sayesinde sonunda olur."

"Geçmişte olmaması gereken bir şey oldu ve bu beni çok üzüyor. Eğer o olay olmasaydı, şimdi huzurlu ve mutlu olacaktım."

"Şimdi olmaması gereken bir şey oluyor ve huzurlu olmamı engelliyor."

Bu bilinçaltı düşünceler genellikle bir kişiye yönelti­lir ve "oluyor," bu durumda "yapıyor"a dönüşür.

"Huzurlu olabilmem için bunu ya da şunu yapman gerek. Bunu henüz yapmadığın için sana kırgınım. Bel­ki kırgınlığım sayesinde artık bunu yaparsın."

"Geçmişte yaptığın (ya da yaptığım), söylediğin ya da yapamadığın bir şey, şimdi mutlu olmamı engelliyor."

"Şimdi yaptığın ya da yapamadığın bir şey, mutlu ol­mamı engelliyor.

Mutluluğun sırrı

Yukarıdakilerin hepsi gerçeklikle karıştırılan varsa­yımlar, incelenmemiş düşüncelerdir. Sizi şimdi huzurlu olmadığınıza ya da olamayacağınıza inandırmak için egonun kurguladığı hikâyelerdir. Huzurlu olmak ve kendiniz olmak, aslında aynı şeydir. Ego der ki: Belki gelecekte bir gün, huzurlu olabileceğim; eğer bu, şu ya da o olursa, bunu ya da şunu elde edersem. Ya da şöyle der: Geçmişimde olan bir şey yüzünden asla huzurlu olamayacağım. Eğer başka insanların hikâyelerini din­lerseniz, şöyle bir başlıkla karşılaşırsınız: "Şimdi Ne­den Huzurlu Olamıyorum." Ego, huzurlu olmak için tek fırsatınızın şimdide olduğunu bilmez. Ama belki de bili­yordur ve sizin de keşfetmenizden korkuyordur. Sonuç­ta huzur, egonun sona ermesidir.

Şimdi nasıl huzurlu olabilirsiniz? Şu anla barış yapa­rak. Unutmayın, hayat oyununu sadece "şimdi"de oyna­yabilirsiniz. Başka bir zaman ya da yer olamaz. Şu anla barış yaptığınız anda, neler olduğunu görün, neler yapa­bildiğinizi veya ne yapmayı seçebildiğinizi ya da hayatın sizin sayenizde neler yaptığını görün. Yaşam sanatını özetleyen, bütün başarıların ve mutluluğun sırrını veren sadece üç kelime var: Yaşamla Bir Olun. İnsanın yaşam­la bir olması, şimdiyle bir olmasıdır. O zaman aslında ha­yatı yaşamadığınızı, hayatın sizin sayenizde yaşadığını görürsünüz. Hayat dansçıdır ve siz de danssınız.
Mutluluğun sırrı

Ego gerçekliğe karşı kırgın olmayı sever. Gerçeklik nedir? Her neyse o., yani şu an nasılsa, işte öyle. An'ın böyleliğine karşı çık­mak, egonun temel özelliklerinden biridir. Egonun bes­lendiği olumsuzluğu ve bayıldığı mutsuzluğu yaratan şey budur. Bu şekilde kendinize ve başkalarına acı çekti­rirsiniz ve ne yaptığınızı, aslında dünyada cehennemi ya­rattığınızı bilmezsiniz. Farkında olmadan acı yarat­mak; işte bilinçsiz yaşamanın özü. Bu, tamamen egonun esiri olmak demektir. Egonun kendini tanıyamaması ve ne yaptığını görememesi, inanılmazdır. Başkalarına acı çektiren şeyler yapar ve bunun farkına bile varmaz. Bu işaret edildiğinde, öfkeyle inkar eder, akıllıca tartışmala­ra girişir ve gerçekleri çarpıtmak için kendini haklı çı­karmaya çalışır. İnsanlar bunu yapar, şirketler bunu ya­par, hükümetler bunu yapar. Diğer her şey başarısız ol­duğunda, ego bağırıp çağırmaya ve hatta fiziksel şiddete başvurur.

Binlerce yıldır insanlığı etkisi altında tutan acıya son vermek için, önce kendinizden başlamalı, içsel du­rumunuzla ilgili sorumluluğunuzu kabul etmelisiniz, bu da şimdi demektir. Kendinize şöyle sorun: "Şu anda içimde herhangi bir olumsuzluk var mı?" Sonra uyanık olun ve hem duygularınızı hem de düşüncelerinizi göz­lemleyin. Daha önce sözünü ettiğim mutsuzluğu izle­yin. Bu mutsuzluğu gerçeklikle açıklamaya ve haklı çı­karmaya çalışan düşüncelere karşı dikkatli olun. Kendi içinizdeki olumsuz bir durumun farkına varmanız, ba­şarısız olduğunuz anlamına gelmez; tam aksine, başarılı olduğunuz anlamına gelir. O farkındalık başlayana kadar, insan kendini içsel durumuyla tanımlama eğili­mindedir ve bu tanımlama da egodur. Farkındalıkla birlikte düşüncelerden, duygulardan ve tepkilerden uzaklaşmak gelir. Bu, inkarla karıştırılmamalıdır. Dü­şünceler, duygular veya tepkiler tanınır ve tanındıkları anda, otomatik olarak çözülür. O zaman benlik duygu­nuzda belirgin bir değişiklik olur: Daha önce duyguları­nız, düşünceleriniz ve tepkilerinizdiniz; şimdi ise o du­rumlara tanıklık eden Varlık'sınız.

"Bir gün egomdan kurtulacağım." Bunu kim söylü­yor? Ego!

Egodan kurtulmak hiç de o kadar büyük bir iş değildir; tam aksine, çok basittir. Bütün yapmanız gere­ken, kendi düşüncelerinizin ve duygularınızın farkında olmaktır. Bu gerçekte bir "yapış" değil, bir "görüş"tür. Bu açıdan, kendinizi egodan kurtarmak için yapabilece­ğiniz bir şey olmadığını söylemek doğrudur. Bu değişik­lik gerçekleştiğinde, düşünceden farkındalığa geçtiği­nizde, egoya nazaran, çok daha büyük bir zeka haya­tınızı kontrol altına alır. Duygular, hatta düşünceler bile farkındalık sayesinde kişisellikten uzaklaşır, kişi­liksiz doğaları tanınır. Artık içlerinde benlik kalmaz. Sadece insan duyguları, insan düşünceleridir. Bir hikâ­yeden ibaret olan bütün kişisel geçmişiniz, bir yığın dü­şünce ve duygu, ikincil derecede öneme sahip olur ve ar­tık bilincinizin en yüksek noktasını meşgul etmez. Ar­tık kimlik duygunuzun temelini oluşturan şey onlar de­ğildir. Siz Varlığın ışığı, tüm düşünce ve duygulardan önce var olan farkındalık olursunuz.
(Eckhart Tolle)

§

Popular Posts

Translate